Bir gecede destan yazan milletim Düşünmez sonunu, der : Allah kerim. Vatan ve bayraktır tek hazinemiz Ayrı gayrı yoktur, ortak derdimiz. Alçaklar kaleyi içten kuşatmış Hainler vatanı dolarla satmış. Tarihte görmedik böyle ihanet Köpekler kudurmuş tam bir melanet. Adsız kahramanlar yine sahnede Korkak hainlerse para derdinde
Destandan halk hikayeciliğine geçiş ürünüdür.15.yy sonu ile 16.yy başlarında yazılmış kim tarafından yazıldığı belli değildir.Eser 12 hikayeden oluşur.Anlatımda nazım ve nesir karışıktır.Destan ve masal özellikleri görülür.İslamiyet öncesi devrin hayat tarzını anlattığı halde içerisinde islami özelliklerde görülür.Eserin arı ve duru bir Türkçesi vardır.
Vatansevgisiyle ilgili ezberlediğiniz şiiri vurgu ve tonlamaya dikkat ederek okuyunuz. Aşağıdaki butona tıklayarak vatan sevgisi ile ilgili şiirlere ulaşabilirsiniz. Vatan Sevgisi – Yurt Sevgisi ile İlgili Şiirler. Atamızdan bize yadigar, Anadolu’nu adı bizde var. Göz dikenler dersini aldılar, Vatan bir bayrak bir sevilir.
Divan şiirinde de Nâbi hikemi tarzıyla didaktik şiirler yazmıştır. Epik Şiir Temsilcileri Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir.Edebiyatımızın büyük şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca bu türde şiir yazan önemli bir isimdir.
Kahramanile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir. Şiirlerin "Kahraman" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir. Kahraman ile ilgili " 560 " şiir aşağıdadır. Sait kahraman. İsmail kaya.
RrTk8. Sponsorlu Bağlantılar Bu Vatan Kimin ? Orhan Şaik GÖKYAY Bu vatan, toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır; Bir tarih boyunca, onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir... Tutuşup kül olan ocaklarından, Şahlanıp köpüren ırmaklarından, Hudutlarda gaza bayraklarından, Alnına ışıklar vuranlarındır... Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır... İleri atılıp sellercesine, Göğsünden vurulup tam ercesine, Bir gül bahçesine girercesine, Şu kara toprağa girenlerindir... Tarihin dilinden düşmez bu destan Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı bir yakut olan bu vatan, Can verme sırrına erenlerindir... Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlısında görenlerindir... Orhan Şaik GÖKYAY Benzer Şiirler Şiir Etiketleri Yazılan Yorumlar esra Çok güzel bir şey bu Çağrı Çok güzel herkese tavsiye ederim yağmur çok gzld gizemnur harikaydı orhan şaik gökay a teşekkürler yağmur bence çoooooooook güzeldi Zeynep Kader YILMAZ Çok güzel bir irem süper bir şey bu Sponsorlu Bağlantılar
DESTAN YAZAN HALK KAHRAMAN Söz, Beste Güneş Yakartepe Genç Bestekar Güneş Yakartepe 15 Temmuz Son 3 Ayda Yazdığım Millet Bayrak Devlet Ve Vatan Üzerine Yeni Şiirlerim Söz, Beste Güneş Yakartepe Vatanını satan insan olur mu Yiğit olan bu vahşette durur mu Can vatandan daha aziz olur mu Canını veren halk kahraman kahraman Suyun içtin havasını soludun Ekmeğini yedin yolunda yürüdün Be hey hain sen ne zaman büyüdün Karşı koyan halk kahraman kahraman Birgün olur çark düzüne çevrilir Birgün olur devran döner durulur Birgün olur hesap sual sorulur Destan yazan halk kahraman kahraman
Sponsorlu Bağlantılar Atam atam Türklerin önderi kahraman Anıları bizde yaşayan Türkün önderi ölmez Atatürk Üzülme cumhuriyetin bekçisi olacağız Rahat yat yerinde Koruyacağız Cumhuriyeti koruyacağız Ekleyen Rüveyda PIRLANTA Okunma 5141 kez YORUM YAZ Yazan YorumunuzOnaylandığında görülebilir... SİZ DE ŞİİR EKLEMEK İSTERSENİZ TIKLAYIN
Vatan sevgisinden önce, vatan nedir sorusunun yanıtıyla başlayalım yazımıza. Vatan; bir insanın doğup büyüdüğü, bağımsız bir ulus olarak, üzerinde yaşadığı toprak parçasına denir. Gerektiği zaman vatanı için canını hiçe saymak, uğruna her savaşa gidebilmek ve tüm zorluğa rağmen ülkesini terk etmemek de vatan sevgisi ifadesini karşılar. Türk milleti, dünya ülkeleri arasında, bağımsızlığına en düşkün, milli duyguları en çok hisseden ulus olarak bilinir. Vatan şiirleri de bu duygularımıza tercüman olan mısralardan oluşur. Tarihte yaşadığı savaşlar, kazanılan zaferler, yoksulluk, açlık ve kıtlığa rağmen yeniden ayağa kalkan bir millet… Sarıkamış’ta donarak ölen binlerce askerimizi düşünün. Ne zorluklar yaşamış, ne şehitler vermiş, ne zaferler kazanmışız. Yunanlıları İzmir’de denize dökmemizden mi bahsedelim, yoksa geçit vermediğimiz Çanakkale’den mi? Tarihimiz ecdadımızın yazdığı destanlarla dolu. İşte bu yazıda; yaşanan bu zaferlerin, zor günlerin, milli bütünlüğün anlatıldığı şiirler yer alıyor. En ünlü milli şairlerimize ait olan, en sevilen, vatan ve bayrak şiirlerini okuyacaksınız. Bayrak – Arif Nihat Asya Arif Nihat Asya’nın bu şiirini sanırım bilmeyeniniz yoktur. Cumhuriyet ve 23 Nisan bayramlarında okul gösterilerinde, öğrencilerin en çok okuduğu şiirler arasındadır. Vatana ve bayrağa olan sevginin muazzam bir şekilde anlatıldığı şiir, okuyanların tüylerini diken diken ediyor. Zaten şiiri okurken kahramanlık ve milli duygularınız kabarmıyorsa, Türklüğünüzü sorgulamanız gerekir diyebilirim. Şair öyle içten, öyle övgü dolu sözlerle anlatmış ki bayrağına olan sevgisini. Bize böyle muhteşem bir eser bıraktığı için, büyük üstadı saygıyla anıyorum. Memleketimi Seviyorum – Nazım Hikmet Nazım Hikmet’in memleket sevdası ayrıdır. Kaleme aldığı birçok şiir ve yazıda, bunu net bir şekilde aktarır. Ancak vatan sevgisiyle yazdığı birçok yazı, onun çok sevdiği memleketinden sürgün edilmesine, defalarca hapis yatmasına sebep olmuştur. Bu şiiri de vatanına olan sevgisini dile getirdiği, duygularını ve hasretini en derinden hissedebildiğimiz harika bir eser. Şair sıkıntılarını memleketinin şarkılarından, tütününden başka hiçbir şeyin geçiremeyeceğini söylüyor. Görülecek öyle güzel yerleri var ki, göremediğim yerler için kendimden utanıyorum diyor. Tıpkı diğer şiirleri gibi, Nazım’ın bu şiiri de harikulade güzellikte. Vatan Destanı – Halit Fahri Ozansoy Vatanı sevmek güzeldir, vatan için şiir yazabilmek çok daha güzeldir. İlkokul kitaplarında sıklıkla karşılaştığımız bu şiiri, sadece Türkler değil, tüm dünyanın okumasını isterdim. Şair vatanına olan hayranlığını öyle muazzam bir dille anlatmış ki, gururlanmamak elde değil. Toplamda 8 kıta olan şiirin devamında, Türklerin geçmişte ne kadar ezilip kan dökmüş olsa da, şimdi tıpkı bir tunç gibi sert ve güçlü olduğunu söylüyor. En güzel ve en büyük hürriyetin de Cumhuriyet olduğunu eklemeden geçmiyor. Cenge Giderken – Mehmet Emin Yurdakul Milli edebiyat akımının öcülerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul, yazdığı ulusçu, milliyetçi ve halkçı şiirleriyle tanınır. Bu şiirleri ise onun “milli şair” olarak anılmasını sağlamıştır. Paylaştığımız bu şiir de Türklüğüyle gurur duyan, vatanı için gözünü kırpmadan her şeyi yapabilecek olan bir yürekle yazılmış. Ecdadının ocağı olarak gördüğü topraklara düşmanı saldırtmayacağını, bayrağını ve kitabını koşullar ne olursa olsun koruyacağını söylüyor. Şiirdeki ahenk sayesinde okuyanın hem kulağına hem yüreğine işleyen bu şiir için, milli şairimiz Mehmet Emin Yurdakul’u minnetle anıyorum. Memleket İsterim – Cahit Sıtkı Tarancı Sevgili Cahit Sıktı Tarancı’nın bu şiirini de eminim çoğunuz biliyorsunuzdur. Vatan ve memleket şiirleri içinde en bilinen ve en çok okunanlar arasındadır. Kendine has üslubuyla yazdığı bu şiirde temenni ve ümit var. Barış, güzel günler, tertemiz dünya ve eşitliğin olduğu bir yaşam istiyor şair şiirinde. İnsanlar arasında zengin ve fakir farklılıkları olmasın, herkesin başını sokacak bir evi olsun diyor. Ve öyle güzel bir dünyamız olsun, öyle yürekten sevelim ki yaşamayı, tek kaygımız ölüm olsun diyor. Şair bu şiiriyle olması gereken memleketi tasvir ediyor. Vatan – Ziya Gökalp Türk milliyetçiliğinin babası olarak bilinen, Milli edebiyat dönemi şairlerinin en önemlilerinden biri olan Ziya Gökalp’in bir şiiri var sırada. Şair bu şiiriyle olması gereken bir Türkiye’yi tarif ediyor. Camiinde Türkçe ezan okunur, mektebinde Türkçe Kuran okunur ve herkes bilir Hüda’nın yani Allah’ın buyruğunu diyor. Bu sözleriyle bir zamanlar Türkçe ezan okunmasına karşı çıkanlara gönderme yapıyor. Bu muhteşem eser, Türklük düşmanlarına verilen en güzel cevap niteliğinde. İlginizi Çekebilir En İyi Dostluk Şiirleri Listesi Yurdum Benim Şah Damarım – Ahmed Arif Şair ve gazeteci olan Ahmed Arif; Cem Karaca, Ahmet Kaya gibi birçok sanatçıya şarkı bestelemiştir. Yurdum Benim Şah Damarım şiiri, onun en ünlü eserleri arasındadır. Kalemini konuşturma yeteneği bir hayli kuvvetli olan şair bu dizeleri; sevgi, özlem ve vatan sevdasıyla yazmış. Vatanının ve topraklarının onun hayat kaynağı olduğunu belirtiyor. Toplumcu gerçekçilik akımını benimseyen ünlü isim, Cumhuriyet döneminin en önemli şairlerindendir. Bayraklar Altında – Faruk Nafiz Çamlıbel Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya Ortaç ile birlikte Beş Hececiler grubunu oluşturan şairlerden biri olan Faruk Nafiz Çamlıbel, şairliğinin yanında yazarlık ve öğretmenlik de yapmıştır. Vatanın bütünlüğünü anlattığı bu şiirinde, birlik ve beraberliğin önemine değinmiştir. Koşullar ne olursa olsun, her türlü zorlukta ve sorunda bile, bir milletin bayrağının altında toplanacak kadar, birbirine bağlı olduğundan bahsediyor. Başımızda bayrağımız dalgalandığı ve hür olduğumuz sürece, toprağın altında bile yatsak gönlümüz rahattır diyor. Türkiyem – Turgut Uyar Yazdığı birbirinden güzel aşk şiirleri ile de tanıdığımız Turgut Uyar, bu kez bir vatan şiiriyle karşımızda. Ülkesine duyduğu hayranlığı anlattığı bu şiirinde, vatanının her şehrini aynı şekilde sevdiğini belirtiyor. Büyük bir sevgi beslediği memleketinin taşını, toprağını, dağlarını her fırsatta överek, sevgisini yansıttığını ifade ediyor. Bu eser, şairin yazdığı ilk şiirler arasında yer alıyor. Anadolu – Abdurrahim Karakoç Kahramanmaraş doğumlu olan Abdurrahim Karakoç, şiirlerinin çoğunda Anadolu yaşantısını, Anadolu’ya olan sevgisini ve hayranlığını dile getirmiştir. Dili fazlasıyla içten ve yalın olan bu şiirde, sevgisini anlatırken aynı zamanda ağıt türünün de esintilerini görüyoruz. Şiirlerinde genellikle kullandığı bu dil sebebiyle, yanık şairimiz olarak da adlandırılmaktadır. Memleketinde gerçekleşen haksızlıkları, yasakları, yaşanan zor günleri anlattığı bu şiir, edebiyat tarihimizin unutulmaz eserleri arasında yer almaktadır. Vatan Türküsü – Fazıl Hüsnü Dağlarca 94 yaşında hayata veda eden Fazıl Hüsnü Dağlarca, en çok şiir yazan şairlerimizden biridir. Şiirlerinin çoğu da paylaştığımız Vatan Türküsü’nde olduğu gibi, milli duygularımızın kabarmasını sağlayacak, tüylerimizi diken diken edecek satırlardan oluşur. Şair bu şiirinde Türklerin Orta Asya’dan bu yana varoluşlarını, her türlü koşulda bağımsızlıklarını koruyarak, bir millet olduklarından bahsediyor. Yurdum – Cahit Külebi Şiirlerinde genellikle yurt, insan ve doğa sevgisini işleyen Türk şair; çocukluğunun geçtiği illeri ve yöreleri satırlarına dahil etmiştir. Bu şiirine de kendinden bir bilgiyle, 1917 senesinde doğmuşum sözleriyle başlar. Yaşadığı toprakların, varoluşuna katkılarından bahseder. Derelerinde çimmişim, kalelerinde uçurtma uçurmuşum, top oynamış, ahbap edinmişim derken, hep yaşadığı toprakların ona sunduğu nimetleri anlatıyor. Ve bu sevgisini Yurdum adını verdiği şiirinde okuyucularıyla paylaşıyor. Vatan – Şebap Teker Diyarbakır doğumlu olan şairin 1400’e yakın şiiri olmasına rağmen, henüz basılmış bir kitabı bulunmuyor. Ancak bu güzel satırları yazan birinin, şiirini sizlerle paylaşmasam olmazdı. Emekli bir polis memuru olan Teker, şiirlerinin çoğunda ülkesine olan bağlılığını anlatmıştır. 1976 yılında yazdığı bu şiirinde de aynı şekilde; koşullar ne olursa olsun, vatanından vazgeçmeyeceğini anlatıyor. Şiirde yer yer halk edebiyatının yansımalarını görüyoruz. Cenk Şarkısı – Mehmet Akif Ersoy Sırada İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’dan seçtiğimiz bir şiir var. Öncelikle Türk milletine armağan ettiği, İstiklal Marşı için onu saygı ve minnetle anmak istiyorum. Cenk Şarkısı veya Cenk Marşı olarak adlandırılan bu şiirinde de, yoğun bir şekilde vatan aşkı işlenmiş. Edebi açıdan değerlendirildiğinde dili oldukça ağır olmasına rağmen, vatansever herkesin yüreğinin derinliklerine işleyecek kadar da başarılı. Kahraman askerlerimize yazılmış olan Cenk Şarkısı şiiri, Mehmet Akif Ersoy’un en bilinen eserleri arasındadır. Zaferden Dönenlerin Türküsü – Kemalettin Kamu Gurbet şairi olarak tanınan Kemalettin Kamu, aynı zamanda gazeteci kimliğiyle de bilinmektedir. Bildiğiniz gibi İstiklal Marşımız seçilirken, dönemin şairleri hep bir taraftan şiir yazmıştı. Ve aralarından Mehmet Akif’in yazdığı şiir seçilerek, milli marşımız olarak belirlenmişti. Kemalettin Kamu da, İstiklal Marşı aday şiiri yazan şairlerimizden biri. Sizinle paylaştığımız bu şiiri ise, adından da anlaşılacağı gibi, çıktıkları seferden zaferle dönen askerler için yazılmış. Bekledikleri oğullarını göremeyen annelere, şehitlerimiz için ağlamayın, bakın düşmanı dize getirdik diyerek, önemli olanın milletimizin zaferi olduğunu belirtiyor. BONUS İstiklal Marşı – Mehmet Akif Ersoy Son olarak Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılıp, Osman Zeki Üngör tarafından bestelenen, 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen İstiklal Marşımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk edebiyatı birbirinden kıymetli, birbirinden çeşitli eserler veren şair ve yazarlarla dolu. Kimisi yazdığı aşk dizeleriyle başımızı döndürüyor, kimisi dostluğu anlatan satırlarıyla içimizi ısıtıyor, kimisi de vatan sevgisini dile getirdiği dörtlüklerle milli duygularımızın alevlenmesini sağlıyor. En önemli milli şairlerimizden derlediğim bu listede; vatan aşkı, bayrak sevgisi, milli beraberlik gibi duyguların ön planda olduğu şiirler yer alıyor. Elbette bunlar gibi daha birçok değerli memleket şiirleri vardır. Bizim bilmediğimiz şairlerin, vatan ve memleket sevgisini anlattığı şiirlerini bizlerle paylaşmak istemez misiniz?
Araştırmacı-yazar Dr. Rüstem SULTEEV- Londra Editör İrfan Tiryaki Devlet kurmuş ve yazıya sahip olan milletlerin destanları ile ilgili olarak H. Koroglı şöyle yazmıştır “Yazıya sahip eski milletlerin Farslar, Hintliler vb. çoğunda destan yazıya geçirildikten sonra sözlü olarak mevcudiyetini yitirmiş, çünkü destan okuyucuyu –Kıssahan- değiştirmiş ve o, köy veya şehrin uzun gecelerinde aynı destanı halka kendinin “kanunlaştırdığı” şekilde okumuştur. Sehir ve köy kültürü yüksek yerleşik hayatlı İran, Hint, Yunan halkları, tarihî inkişafın belli bir döneminde, yazılı destanı sözlü olarak icra edilen destandan daha kolay bulup, tamamen yazılı destana geçmişlerdir.” Koroglı 1976114. Türk milleti de zengin destan külliyatıyla en eski ve köklü milletlerin önde gelenlerindendir. Fakat bu destanların çoğu zamanında tespit edilip yazılı hale getirilememiş, Yunanlıların İlyada ve Odysseia, İranlıların Şehnâme, Finlerin Kalevala’sı gibi bütüncül örnekler erken dönemlerde ortaya konulamamıştır. Oğuz Kağan Destanı’nda olduğu gibi, bazı örnekler ya eksik ya da yazıcı tarafından değiştirilerek metinleştirildiğinden bazı problemlerin çözümü güçleşmektedir. Geç dönemlerde tespit edilen destanların metin kataloglarına ulaşmak da kolay olmamıştır. Oysa çok eskilere gitmeden, daha 1835’te Finlandiya’da Elias Lönnrot’un folklor büyülerini ve eski İskandinavya şiirlerini runes toplayıp ortaya çıkardığı Kalevala, Fin ulusunun da edebiyat alanında övünç kaynağıdır. Nitekim yukarıda adı geçen destanlar kadar büyük çapta olmasa dahi, İdil Tatarlarında Homeros, Firdevsî ve Elias Lönnrot gibi belli destanları bir bütün haline getirme örnekleri olduğu da söylenebilir. İleride sözünü edeceğimiz Edigey Destanı, bir nevi “millî destan” oluşturma çabasının ürünüdür. Şiirlerin sağlıklı muhafaza edilmemesi, anlatının konu ve şekil olarak değişikliklere uğraması, Tatar halkının millî ölçüde tarihî geçmişindeki olaylarla bağlantılı olduğu kadar, Tatar folklorundaki destan türünün özgün gelişimi ve yine aynı şekilde bu türün değişmesi ile ilgilidir. [3] En hacimli kahramanlık destanı olarak görülen Edigey Destanı’nın tüm Tatar versiyonlarına gelince, destandaki tiplerin kahramanlık özellikleri taşımadığı, daha doğrusu Türk destan geleneği içindeki kahraman tipine uygunluk göstermediği açıkça görülecektir. Kahramanlık destanlarının halkın repertuarındaki mevcudiyetini yitirmesi, buna paralel olarak çiçenlik geleneğinin de kaybolması, destanın belkemiği olan konusunun bozulması, sadece Edigey Destanı’nı değil, örnek olarak, Kazak, Türkmen, Kırgız Türk boylarının uygun tarihî gelişim şartlarında güçlü kahraman tiplerine dönüşen “Koblandı” ve “Kambar”, “Köroğlu” ve “Kuzu Körpeş”in kahramanlıklarının azalmasına ve romantik bir şekilde anlatılmasına sebep olmuştur. Üzerinde göstermiş olduğu bazı değişikliklerden dolayı, XV-XVI. yüzyıllarda İdil Tatar folklorundaki lirizm, yani romantizm, destanın yerine geçmeye başlamıştır. Bu zamanlardan itibaren, kahramanlık destanlarının yerini, lirik eserlerin kendine özgü bir türü olan “Beyitler” [4] almış ve masalsı destanlar hızla gelişmeye başlamıştır. Fakat bu, İdil Tatarlarında destan geleneğinin tamamen yok olması ve bir eksiklik gibi olarak algılanmamalıdır. Tam tersine, İdil Tatarlarındaki bu durum, Türk destan literatürünü yeni bir döneme taşır. Bu dönem, yazılı destanlar dönemi olarak görülebilir. Yazılı destanlar, folklora özgü olan özelliklerden çeşitliliği tam olarak, kolektif yaratıcılığı kısmî olarak muhafaza ederek, sözlü yaratıcılık ve icra bakımından farklılıklar gösteren özellikleriyle destan edebiyatının zenginleşmesine sebep olmuştur. İdil Tatar folklorunda ortaya çıkmış bu yeni destanları üç kısma ayırmak mümkündür Başlangıç şekli itibariyle yazılı olup, günümüze yazılı olarak ulaşmış ve okunmuş destanlar. Bunlar muhtemelen sözlü gelenekte teşekkül etmiş olmakla birlikte, elimize ilk olarak ancak yazılı örneğinin ulaştığı destanlardır. Meselâ “Büz Yiğit”, “Tülek”, “Şahsenem ile Garib”, “Hurluga ile Hemra”, “Maktım-Sılu”, “Kür Uğlı Soltan”, “Kıssa-i Avık”, “Kıssa-i Sekam”, “Gayse ulı Amet”, “Kisikbaş Kıyssası”, “Kaharman Katil”, “Çura Batır Kıssası” bu çeşit destanlardandır. Halk tarafından çok sevilen ve hem yazılı hem sözlü olarak yaygın olan destanlar “Kıssa-i Yusuf”, “Tahir ile Zühre”, “Leyla ile Mecnun”, “Seyfülmülük”. Genelde bu tür destanların, Kul Ali’nin “Kıssa-i Yusuf”u, Nizamî ve Meclisî’nin eserleri gibi ferdî icada dönüşmüş versiyonları da bilinmektedir. Halk tarafından da aynı konuyu işleyen çok sayıda versiyon mevcut olup, onlar hem yazılı hem sözlü olarak popülerlik kazanmıştır. Popüler konulu bu eserler eski rivayetlerden hacimli eserlere dönüşmüş, yüzyıllar süresince folklordan edebiyata ve edebiyattan folklora geçerek yaşamlarını devam ettiregelmiş eserlerdir. Evvela sözlü folklor ürünü olup, sonradan belli bir şahıs tarafından yazıya geçirilmiş destanlar. Tatar folklorunda bunun açık örneği Edigey Destanı’dır. Zira Edigey Destanı, başlangıç itibariyle sözlü anlatım olan destan kalıntılarından oluşturulması ile ayrıcalıklıdır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Volga Tatarları destanları genelde yazılı olmalarıyla farklılık göstermektedirler. İdil Tatarlarına destanların Kırgız, Kazak, Başkurt Türk boylarındaki gibi âşık tarafından icra edilen sözlü şekilden ziyade yazılı olanları daha makbul olmuş ve malum epik konular Tatar epik ortamında yazıyla sabitlenerek, değişik bir şekilde mevcudiyet bulmuşlardır. Bir başka deyimle, artık İdil Tatarlarında çiçenlerin yerini, çoğu kalemle de yazan halk şairleri almıştır. Bunu daha çok okumuş insanlar yapmış ve onlar destanı yazılı olarak halka dağıtma rolünü de üstlenmişlerdir. Bu, İdil Tatar yazılı destanlarının en önemli özelliklerindendir. Bunlara ilave olarak, Tatar folklorunda Anadolu kıssahanları gibi kitaptan okuyanların da bulunduğunu söylemek gerekir. İdil Tatarlarında eskiden beri şiir kitaplarını makamla okuma geleneği vardır. Onları günlerde, birbirlerine yardım etmek için toplandıkları akşamlarda güzel sesli, iyi diksiyonlu şakirdler, kızlar veya yaşlı kadınlar okumuşlardır. Bu tür okuyucular özel bir adla anılmazlar. İdil Tatarlarındaki destan varyantını okuma tarzı âşığın destan icrasından kökten farklı olup, destanları melodi ile okuma tarzı yazısız kültürün yansıması olmasından ziyade, daha çok İslam kültürü ile girmiş olan gelenekle benzerlik göstermektedir. Kur’an’ı makamla okuma geleneği ile birlikte, destanların kutsiyeti haiz olduğu inancına bağlı olarak, yazıya dayalı hacimli epik eserlerin de makamla okunmasına veya ezberde olanların melodi ile söylenmesinin ağırlık kazanmasına sebep olmuştur. Walter J. Ong’un bu konuyla ilgili tespitlerine göre, “Çoğu dinlerde tören ve ibadet için konuşulan söz, gündelik hayatla bütünlük gösteren işlevlere sahiptir. Neticede, büyük dünya dinlerinde kutsiyet haiz metinler inkişaf etmiş ve onların içinde yazılı sözlere de kutsiyet haiz olunmuştur” Ong 198274-75. İdil Tatarlarında epik eserlerin icra kısmı önemini azaltmış ve destanın metin içeriği ön plana çıkmıştır. Bu yüzden, çeşitli kitaplardan okuduklarını, halktan duyduklarını kendilerine göre mısralara ve kâğıda döken çiçen-şairlerin isimleri unutulmuştur. “Tahir ile Zühre”nin yazarı Kormaşî, “Büz Uğlan”ı yazan Bahavî, “Şahsenem ve Garib”i yazan Mevlikey Yumaçikov gibilerin de adları halkın hatırında bir şahıs olarak kalmamıştır. Hatta Tatarlarda en popüler olan “Kıssa-i Yusuf”un yazarı Kul Ali, “Leyla ile Mecnun”u, “Ferhad ile Şirin”i yazan Nizamî, Nevaî’ler de aynı durumdadır. Bu, kanaatimizce çiçenlerin, halkın sözlü gelenekte aktarageldiği eserleri yazıya geçirmiş olmalarından ve yazılı hale gelen eserlerinin yazıya geçirenden ziyade muhteva yönünden kendilerini aşarak, bütün topluma mal olması, yani anonim hale gelmesi ile yakından alâkalıdır. Muhtemelen Dede Korkut Kitabı’nın yazıya geçiren meçhul müellif de bu durumu fark etmiş olduğundan adını zikretmemiştir. Araştırıcı Flora Ehmetova-Urmançı, adları tam olarak belli olan “yeni” çiçenlerden Sibirya’dan Sıddık Zeynetdinov, Tataristan’in Arça ilne bağlı Menger köyunden Sabircan Akın, Layış ilinden Bayçıgavi, Keşşafetdin Minzelevî, Veliullah Tohfetullin, Huseyin Nogay, Lütfullah Abdullah oğlu, Ali Mahmudov’un yanı sıra pek çok “yeni” çiçenin bulunduğunu ifade eder. Belirtmek gerekir ki, adı geçen bu şahısların türkü, masal, vecizeler açısından çok zengin olan repertuvarında destanlar yer almamıştır. Flora Ehmetova-Urmançı ayrıca, Sibirya’nın Baraba bölgesinin sakini Allahyar Muhammetşin, Tataristan’ın Leninogorsk ilinden Mincamal Gulova’nın repertuvarında birkaç destan olduğunu, Sibirya’da destanları makamıyla birkaç gece boyu okuyabilen Yamaşke Koca, Ramazan İlyasov gibi çiçenlerin bulunduğunu belirtir Ehmetova 198411. Fakat İdil Tatarlarındaki sözlü karakterdeki destanları âşık-ozan geleneği ürünü olan sözlü destanla bir tutmak pek doğru değildir. Birincisi, genelde bu varyantların “ikizleri”, yazılı paralelleri de mevcuttur. Şu da bir gerçektir ki, yazılı paralelleri daha hacimli ve daha kâmildir. İkincisi, sözel karakterdeki bu tür varyantlar bile gerçekten âşık geleneği ürünü olmaktan uzak olup, daha çok şu ya da bu destanın bir kısmını melodi ile söyleyip, içeriğini anlatmaktan ibarettir. Üçüncüsü, sözlü varyantları mevcut olan bu eserler “Kıssa-i Yusuf”, “Tahir ile Zühre” gibi sadece İdil Tatarlarına nispet edilen bazı destanlara has bir özellik olup, bu destanlar coğrafya olarak da, popülerlik bakımından da hayli sınırlıdır. Yukarıda bahsini ettiğimiz gibi, kahramanlık destanları unutulmaya, epik eserler epiko-romanesque ve romana geçmeye yüz tutmuştur. “Yir Tüştük” Yirtöşlik, “Bürihan” ve diğer Tatar destan kahramanlarından, ayrıca şimdi masal ve şarkı olarak yaşamaya devam eden epik kahramanlardan farklı olarak, Edigey’in adı bile unutulmuştur. Buna en tipik örnek ise Kazan Tatarlarının konuşma dilinde hâlâ güçlü, iri yapıya sahip insana Alpamşa/Alpamış benzetmesi yapılmasına rağmen, Edigey ile ilgili herhangi bir izin bulunmamasıdır. Hatta “Seyfilmülük” ve “Büz Yiğit” gibi zamanında çok yaygın olan bazı masalsı roman ve şiirsel kıssalar da şimdi anlatılmayıp İdil Tatarlarında epik ve lirik karakterli şarkı, “Beyit” Urmançiev 19743 veya tarihî vakayinamelere dönüşmüştür. Bütün bunlara rağmen, Tatar folklorunda destanların en eski türü olan kahramanlık destanlarının örneklerini teşkil eden epik eserler de muhafaza edilmiştir. Kahramanlık destanlarında kahraman etrafında gelişen olaylar temel konu olup, kahraman Türk folkloruna özgü bir şekilde anlatılıp methedilmektedir. Bazı destanlarda kahramanlık fikri dinî-mistik karaktere bürünmüştür.“Tülek”, “Gayse Ulı Amet”, “Kıssa-i Sekam”, ”Çıngız”, “Aksak Timir”, “Kisikbaş”, “Kaharman Katil”, “Kür Uğlı Soltan”, “Narık ve Çura’nın Hikeyeti” bu tür destanlara dâhil edilmektedir. 1919 senesinde N. Hekim, 1940 senesinde N. İsenbet tarafından destanın daha önceki nüshalarından yola çıkılarak metni yeniden yazılmış Edigey Destanı da böyle bir sözlü kahramanlık destanıdır. Tatar Türklerinde Edigey Destanı’nın yirmiden fazla varyantı vardır. Bunların elyazması olarak muhafaza edilen sekiz tanesi, derleyicinin bir nevi kendisinin çiçenlik ürünüdür. Onların hepsinde destanın hatırda kalan parçaları mümkün olduğu kadar belli tarihî olaylara dayalı olarak yazılmıştır. Bazen destanın şiiri yazılıyor, bazen bu şiir, tarihî simaların dilinden söyletiyor veya tam tersi, tarihî olaylar epik şiirlerle onaylanmış gibi oluyor. Meselâ, Gabidullah varyantında Edigey ile Canbay’ın, Kondızbike’nin mezarı yanında görüşmesi, sanki gerçekten olmuş gibi, o mezarın bulunduğu yer bile gösterilmektedir Tataristan Cumhuriyeti’nin G. İbrahimov adını taşıyan Edebiyat ve Tarih Enstitüsü Arşivinin 52 Bölümü, No 80. Yani elyazmalarında destan için yabancı olan üslûbu da, ayrı ayrı sözleri birleştirerek yeni bir anlam veren başka bir söz elde etmeyi de, ona has şekilde uydurmayı da bulmak zor değildir. Lâkin bunları tahrifçilik olarak kabul etmek de yanlış olur, zira bu olay Tatar versiyonlarına has genel bir özelliktir. 1914 yılında Kazan’da ayrı bir kitap olarak yayımlanmış olan M. Gosman’ın eseri de yazarın Edigey hakkındaki bütün bildiklerini mensur şekilde anlatmasından ibarettir. Fatih Seyfi-Ufalı ve Nazım Hanzafarov varyantları da kitaplarından ve başka kaynaklardan malum olan şiir parçalarını, tarihî olayları kendi bildiği şekilde okuyucuya vermeye gayret etmiş yazarların ürünüdür. Edigey Destanı’nın Tatar varyantları arasında açıklamalı metinlerin en hacimlisi, N. İsenbet ve N. Hekim metinleridir. Bunların ikisi de hacimli, tarih ve edebiyat açısından derin bilgiye sahip olup, ayrıca çiçenlik ustalığı da mevcuttur. Buradan N. Hekim metni, 1919 yılında Sibirya’da Sıddık Zeynetdinov’tan derlenmiştir. N. İsenbet varyantı ise, 34 kaynaktan yararlanarak ve yazarın zevkine göre hazırlanmıştır. N. İsenbet, ayrıca bazı şiirleri olduğu gibi almış, bazı mensur kısımları manzum yaparak orijinale ilâve etmiştir. Yazar, bu yaptıklarını bir makalesinde dile getirir İsenbet 194011. Epiko-romanesque tarzdaki yazılı destanlarda Ortaçağlardan gelen romantik geleneğin hâkim olduğu halk destanları halk hikâyeleri yer almıştır. Bunlara örnek olarak “Büz Yiğit”, “Leyla ile Mecnun”, “Tahir ile Zühre”, “Kıssa-i Yusuf”, “Seyfülmülük”, “Şahsenem ile Garib”, “Hurluga ile Hemra”, “Maktım-Sılu” gibi eserleri söyleyebiliriz. Tatar yazılı destanları, edebiyat, yani bireysel üretimle iç içe olan yazılı epik eserlerdir. Eski ve Ortaçağ Türk edebiyatında belli bir konuya eserler yazma çok yaygındır. Tatar destanları dünya halklarının edebiyatı, özellikle de Doğu’da yaygın olan edebî konularla zenginleşmiştir. Tatar Türklerinin yazılı kültürünün daha eskiden gelmesi sebebiyle Tatar destanları, Ahmet Urazayev-Kormaşî’nin yazdığı “Büz Uğlan” ve “Tahir ile Zühre”leri gibi Osmanlı tarihlerinden görülerek, daha anlaşılır olan dilimiz Nogay ve Kazak lügatine aktarılarak, başından sonuna kadar mukayese edilip, kısaltma veya düzeltme yoluyla kurulmuş eserler tertibinde üretilmiştir Urazaev-Kormaşî 1917, Tatar Halık İcatı 1984370. Bir zamanlar halktan derlenmiş olan destanlar, kitap haline getirilerek yeniden halka dönmüş, bugün hayatlarını kitap içinde sürdürmektedirler. Nizami’nin “Leyla ile Mecnun”, Meclisî’nin “Seyfülmülük” gibi meşhur eserleri, malûm konuyu esas almış; fakat folklordan ziyade bireysel üretimin üstünlük kazandığı edebi eserler olarak şekillenmişler. Çoğunluk tarafından sevilerek okunan bu destanların hem folklor hem edebiyatla bağlantılı bir tür olarak tanımlamanın sebebi, aynı konuyu esas alan halk varyantları ile birlikte orijinal eserlerin de üretilmesi olsa gerek Kratkaya Literaturnaya Entsiklopediya 1964530 Vladimir Propp’un belirttiği gibi, “Herhangi bir destan tek on yıla değil, oluştuğu, yaşadığı, mükemmelleştiği süredeki tüm yüzyıllara aittir. Propp 1955 25. Fakat bu bir destanın “mükemmelleşmesi”, ancak yazılı kültür ortamına mensup olan birileri tarafından yeniden yazılması ile mümkün olup, sözlü gelenekten derlenen onca hacimli ve tam destan metni, birileri tarafından yeniden işlenerek kaleme alınmadığı için mükemmelleşmemiş anlamına gelmez. Bunun bariz örneği, ideoloji kurbanı Çuvaş yapma destanlarıdır. Bir dönem Çuvaş yazarları ve şairleri “milli bir Kalevala” yapma arzusu ile zaman zaman epik özellikler taşıyan halk edebiyatı ürünlerinden, zaman zaman da tarihi kaynaklardan yararlanarak, aynı zamanda kendi yaratımlarını da katıp uzun soluklu destanlar yazmışlardır. “Tam anlamıyla Çuvaşların hafızasında yer eden tarihi olayların objektif bir şekilde yansıtılmamış olması ve aynı zamanda her geçen gün Çuvaşçanın kullanımdan kalkıyor olması gibi sebeplerle bu destanlar, Çuvaşlar arasında “Kalevala”nın Finler, “Şehname”nin Farslar arasında gördüğü kabulü görmemiştir. Alp anlatımları gibi, “yapma destan” yaratma konusuna çok güzel kaynaklık edebilecek metinler olmasına rağmen Çuvaş tarihinden ve folklorun gerçek anlamda faydalanmadığını söylemek mümkündür” Bayram 2012 661. Herhangi bir destanın gelişmiş bir seviyeye ulaşması ve o noktada kaydedilebilmesi için ona çoğu zaman yetenekli bir şairin edebi ustalığına ihtiyaç duyulmuş, yani mükemmel bir destan metninin oluşumunda bireysel kabiliyetin ve etkinin rolü de oldukça önemlidir. Fakat pek çok halkın sözlü geleneğine ilişkin destanların yazılı örneklerinde müelliflik sadece sembolik derecede olmuş, eserde sözlü gelenek özellikleri daha hâkim kalmıştır. Yani sözlü gelenekten derlenen metin sadece kaydedilmiştir. Dolayısıyla, onları orijinal eser olarak kabul etmek de, edebî eser kriterleriyle incelemek de pek doğru olmaz. Hâlbuki folklor konusunu edebîleştirme sayesinde yeniden halka dönmüş konular mevcut ve bu dönüşüm Tatar folklor ve edebiyatında XX. yüzyılın başlarına kadar gözlenmektedir. İdil Tatarlarında “Tülek”, “Gayse Ulı Amet”, “Kıssa-i Sekam”, “Kaharman Katil” gibi destanlar mevcudiyetlerini sadece elyazması veya matbu kitap olarak sürdürmüş ise bu eserlerin sözlü anlatımları İdil Tatarlarında hiç olmamış, “Tahir ile Zühre” konulu Tatar yazılı destanının üç çeşit yaşam şekli olduğu söylenebilir. Adı geçen destan hem elyazması, hem sözlü anlatım, hem varyantları kitap haline getirilerek matbu şekilde günümüze ulaşmıştır. “Seyfülmülük” de günümüze benzeri şekilde elyazması, sözlü anlatı ve epik türkü olarak yaygın olan ve sevilen bir destandır. “Büz Yiğit” destanı da Tatar yazılı destanlarına özgü bir tarzda çeşitli şekilde mevcudiyetini sürmüş ve hem elyazısından hem matbu olarak kitaptan okunmuştur. “Kıssa-i Yusuf”a gelince, onun daha çok kitaptan okuma, malum konuyu takip ederek yeni varyantta anlatma gibi tarzları yaygın olmuştur. Böylece, Tatar destanları içinde aynı konuya dayalı eserin elyazması ve matbu olarak muhafaza edilmesiyle birlikte, sözlü anlatı olarak halkın dilinde günümüze ulaşan varyantlarına da rastlanmaktadır. Bu daha çok menşe olarak kitabî konulu olan destanlara has özelliktir. Netice olarak yazılı destanlar, folklorun yaygın bir türü olarak İdil Tatarlarının günlük hayatında önemli yer tutmuş ve onlar Tatarlar için o zamanın arz ve talebi üzerine, ruhî ihtiyaç neticesi olarak ortaya çıkmışlar ve halkın yüzyıllardır süregelen sosyo-kültürel hayatını, dünya görüşünü, inancını ortak motifler vasıtasıyla yansıtmışlardır. Türk dünyasının yeni yüzyıllardaki atılımının kendi köklerine inerek yeniden yapılanması ile mümkün olacağı kanaatiyle, destan çalışmalarının önemli olduğunu düşünmekteyiz ve İdil Tatarlarının yazılı destanları üzerinde yapılacak bütünleyici çalışmalar için onların tahlil edilmesi gerektiğine inanıyoruz. İdil Tatarlarının yazılı destanları, umum Türk destan geleneğinin biraz dışına çıkmış, alışılmamış ve yeni icra özellikleriyle kendine has ve değerli bir epik miras oluşturmuştur. Bu sebeple onlar sadece Tatarlar arasında değil, bütün Türk dünyasına ait olan destan kataloğu ve incelemeleri arasında layık olduğu yere konulmalıdırlar. Dr. Rüstem SULTEEV Not 3. Epik eserlerin epiko-romanesque ve romana geçiş süreci ile ilgili olarak, bkz. Boratav 1988; Boratav 1995; Türkmen 1974; Türkmen 1983. 4. Tatarlarda “beyit” sözünün Türkiye Türkçesinde kullanılmakta olan anlamı XX asrın 30. yıllarına kadar kullanılmış, fakat sonradan ilk mânâsı arka plana geçmiş, evvelâ düzenli bir şiir, sonradansa halkın sözlü ürünlerinin bir türü için kullanılmaya başlamıştır. Günümüzde Tatarların yaşadığı bazı yörelerde, meselâ Sibirya Tatarlarında eski anlamı kullanılagelmekte olmasına rağmen, Tatar edebiyat biliminde “Beyit” trajik bir konuyu ele alarak manzum şekilde anlatan, bir nevi Anadolu’daki “ağıt”lara benzeyen bir türdür. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Urmançiev 19743. Kaynaklar 100 Soruda Halk Edebiyatı. İstanbul Gerçek Yayınları, 1995. Bayram, Bülent. “ Çuvaş Türklerinin Telif Destanlarında Tarih ve İdeoloji”, Prof. Dr. Fikret Türkmen Kitabı. İzmir Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları, 2012 653-662. Boratav, Pertev Naili. Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği. İstanbul Adam Yay., 1988. Burhan-ı Katı. İstanbul, 1870, Edigey. Akt. ve Haz. Rüstem Sulti. Ankara TÜRKSOY Yayınları, 1998. Elçin, Şükrü. “Türk Dilinde Destan Kelimesi ve Mefhumu”. Halk Edebiyatı Araştırmaları, Ankara Kültür Bakanlığı, 1977. Ergun, Metin. Kopuz Sarını Kazak Âşık Tarız Şiir Geleneği Akın Cıravlar. Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2002. Günay, Umay. Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Ankara Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1986. İsenbet, Nekıy. “Tatar Halık Eposı İdigey Dastanının 500 Yıllığı”. Sovet Edebiyatı, Kazan 1940. Jirmunsky, Tyurkskiy Geroiçeskiy Epos. Leningrad Nauka, 1974. Koroglı, Oguzskiy Geroiçeskiy Epos, Moskova Nauka, 1976. Ong, Orality and Literacy. The Technologizing of the Word. London and New York Methuen, 1982. Propp, Vladimir. Russkiy Geroiçeskiy Epos. Leningrad, 1955. Sami, Şemseddin. Kamus-ı Türkî. İstanbul, 1316. Tahir ile Zühre Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme. Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1983. Tatar Halık İcatı. Kazan Tataristan Kitap Neşriyatı, 1984. Tatar Poeziyesi Antologiyesi. 1. Kitap, Kazan Tataristan Kitap Neşriyatı, 1992. Tataristan Cumhuriyeti’nin G. İbrahimov adını taşıyan Edebiyat ve Tarih Enstitüsü Arşivinin 52 Bölümü Edigey Destanı ıle ilgili elyazıların muhafaza edildiği bölüm. Türkmen, Fikret. Âşık Garib Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma. Ankara, 1974. Urazaev-Kormaşî, Ahmet. Kıssa-i Tahir ve Zühre. Kazan, 1917. Urmançiev, Fatih. Halık Avazı. Kazan Tataristan Kitap Neşriyatı, 1974. İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 1 – İdil Tatarlarında Destan Kavramı İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 2 – Tatar Anlatı Geleneğinde Destan Anlatıcılar Yıravlar ve Çiçenler İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 3 – İşgalin Tatar Destan Geleneğine Etkisi
destan yazan kahramanlar ile ilgili şiirler